7 Ocak 2016 Perşembe

Divan edebiyatı şiir örnekleri

Gazel:

Meni cândan usandurdı cefâdan yâr usanmaz mı 
Felekler yandı âhumdan murâdum şem’i yanmaz mı

Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân 
Niçün kılmaz mana dermân meni bîmâr sanmaz mı

Gamum pinhân dutardum men didiler yâra kıl rûşen 
Disem ol bî-vefâ bilmen inanur mı inanmaz mı
Şeb-i hicrân yanar cânum töker kan çeşm-i giryânum 
Uyadur halkı efgânum kara bahtum uyanmaz mı
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlu ahar su 
Habîbüm fasl-ı güldür bu ahar sular bulanmaz mı
Degüldüm men sana mâ’il sen itdün aklumı zâ’il 
Mana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı

Fuzûlî rind-i şeydâdur hemîşe halka rüsvâdur 
Sorun kim bu ne sevdâdur bu sevdâdan usanmaz mı
Türkçesi:
Sevgili, cefası ile beni candan usandırdı, cefa etmekten kendisi usanmaz mı? 
Ahımın ateşinden gökler yandı, muradımın mumu hâlâ yanmaz mı?
Bütün aşk hastalarının derdine deva ihsan eden sevgili Bana niçin çare bulmuyor, yoksa beni hasta sanmaz mı?
Gamımı, sıkıntımı gizli tutardım, yâre açıkla dediler Bilmiyorum, söylesem , o vefasız inanır mı inanmaz mı?
Ayrılık gecesinde canım yanar, ağlayan gözüm kanlı göz yaşı döker. İniltilirim halkı uyandırır, kara talihim uyanmaz mı?
Gül yanağına karşı gözümden kanlı göz yaşı akar. Sevgilim! Gülmevsimidir, akar sular bulanmaz mı?
Ben sana gönül vermemiştim, aklımı çeldin. Beni ayıplayan şaşkın, seni görüp utanmaz mı?
Fuzûlî, halka daima rezil olmuş bir rinttir, tutkundur.Bunun nasıl bir sevda olduğunu kendisine sorun, bu sevdadan usanmaz mı?



Zihî devlet ki gölerüm yüzünden oldı nûrânî
Visâlün lutf idüp savdı başumdan girü hicrânı
Yüzünden gözlerim nurlandı, vuslatın lütfedip başımdan ayrılığı yine uzaklaştırdı, bu ne güzel bir mutluluktur.
Severem seni can bigi hatâ didüm maâza’llah
Ne mikdârı ola cânun ki benzedem sana cânı
Seni can gibi severim, yanlış dedim; Allah korusun, canın ne değeri olur ki canı sana benzeteyim.
Yüce boyun kılur bende çemende serv-i âzâdı
Yüzün mihri ider tâban felekde mâh-ı tâbânı
Yüce boyun çimenlikte uzun serviyi kendine kul eder; yüzünün güneşi de gökte parlak ayı aydınlatır.
Eğer emseyidi senün leb-i la’lünden İskenderNiderdi isteyüp bunca cihânda âb-ı hayvânıSenin kırmızı dudağını eğer İskender emseydi, dünyada abıhayatı bu kadar arayıp da ne yapardı.
Eğerçi cem’e şem’ isen beğüm her cem’ arasında Perîşan kılma saçunı esirge ben perîşânıBeğim, her ne kadar (sohbet)toplantısına mum isen de, hertopluluk arasında saçını dağıtma, benim gibi perişan koru.
Bugün çün hüsn devrânı senündür eyü ad ile
Süre gör devr-i hüsnüni ki geçer hüsn devrânı
Mademki bugün güzellik çağı senindir, güzelliğinin çağını iyi ad ile geçirmeye bak, çünkü güzellik çağı (çabuk) geçer.
Cemâlün iy büt-i Çînî cihânı dutdı ser-tâ-ser
Nite kim Rûm ilin şi’riyle bugün dutdı 
Dehhânî
Ey Çinli put (gibi güzel), güzelliğin dünyayı baştan başa kapladı, nitekim Dehhânî de bugün şiiriyle Anadolu’yu tutmuştur.




Kaside:

KASİDE-Yİ HÜLYA 

Ey divane bülbül gel bahara er
Açılmış goncaya sen de gönül ver.

Ruhuna hoş gelen bir türkü gibi
Seni saracak aşk rüzgarı eser.

Kırmızı renkleri bir kadeh gibi
Açılmış goncalar beni okşa der.

Dayanılmaz arzu varsa içinde
Kanatlarında güç, eksik olmaz fer.

Nereye koyarım diye düşünme
Sinenin üstüdür güzel olan yer.

Tatlı nağmelerle bezenmiş sözler
Kalbin derinine sevdayı eker.

Sevda öyle bir şey ki anlamazsın
İnceden inceye bir derdi döşer.

Unutmak istersin güzelliğini
Sen istedikçe o derine iner.

Bir bedeli vardır güzel sevmenin
Aşık olan çile çekerek öder.

Meyhanelerini mesken tutarsın
Sarhoşu olan ten kendinden geçer.

Sarılır kadehin ince beline
Yudum yudum içer, arzuyla öper.

Her damla düştükçe alevlenir kor
Baktığın yerlere hayali düşer.

Divanedir artık taşıdığın can
Harı söndürmeye çöllere gider.

Leyla'yı arayan gözlerin artık
Kumların üstünde Mecnun'a döner.

Her adım attığın yerde o vardır
Serabına doğru seni sevkeder.

Hülya'yı öveyim tatlı sözlerle
Ne güneş doğacak artık ne kamer.

Güneş doğmayınca sabah olmaz
Günün ilk ışığı olmaz da seher.

Çalkalanan deniz dalgalarında
Yol göstermeyecek artık bir fener.

Azgın dalgalarda yol gösterecek
Tam gönlüme göre istenen rehber.

Ne kadar derinde olsa da yine
Aranıp çıkartmak istenir cevher.

İnciler dizilmiş olur sineye
Bulununca onun gibi mücevher.

Ziyasından yoksun kalmış yıldızlar
Gece karanlıkta Hülya'yı bekler.

Aşk yarama merhem olacak ilaç
Dünyada Hülya'dır, ahrette kevser.

Ey divane bülbül onu övmeye
Sözler yetmez gayri, o tek şaheser.

Ey Dermani sende maarifet var
Çile sardıranı sevmektir hüner.

Kulunu seversin Yaradan için
Her sevgi içinde Allah'ı gizler.

Çektiğin çilenin sevabı varsa
Hem ahirete, hem dünyaya yeter.

Günahtan arınmış olanlardan ol
Kurulunca Hak'kın önünde mahşer.


Günahı çok olan sana bakınır
Aşık olan canı gıbtayla izler.

Ey Allah'ım gonca gülün dalında
Sonsuza dek eksik olmasın amber.

Hidayet eyle sen güzel kuluna
Kalbime karşı hep olsun münevver.

Şahadeti eksik etme dilinden
Hak'kın üzerine olsun mukadder.

Yanlışa düşüp de bocalamasın
Tek kılavuz olsun ona Peygamber.

Onun sevgisi var benim kalbimde
Benim sevgim onda olsun muteber.

Ali Kaybal 




Mesnevi:


Kur'an okuyan biri, Mülk Suresi'nin son ayetini okuyordu. Yani, "Suyu kaynağından keser, yerin derinliklerinde gizler, kupkuru bir hale getirirse, Allahu Teala'dan başka kim tekrar getirebilir?!" ayeti­ni. Aşağılık ve hor bir felsefeci, okulun yanından geçerken bu ayeti duydu, hoşuna gitmedi. Dedi ki:
- Suyu külünkle biz çıkarırız. Bel ve kazma ile yerin ta dibinden kaynatırız.
Gece rüyasında bir adam gördü, aslan gibi güçlü ve kuvvetliydi. Felsefeciye bir tokat vurdu, iki gözünü birden kör etti.
- Ey kötü adam, dedi, eğer yapabiliyorsan, bu iki göz kaynağını da kazma ve külünkle nurlandır bakalım!
Felsefeci uyandı, baktı ki iki gözü de kör olmuş, görmüyor.
Ağlayıp inlese, tövbe ve istiğfar etseydi, Allah'ın lütfuyla gözleri tekrar görürdü. Fakat tövbe yolu bağlanmıştı.                                       
Kendine gel de, "Nasıl olsa tövbe ederim" diye günah işleme! Tövbeye de bir parlaklık gerek.




Allahu Teala, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e şöyle vahyetti:
-  Kör, Hakk'ı diliyorsa, onun yoksulluğu yüzünden gönlünü kırmak yaraşmaz. Sen, halk büyüklerinden öğrensin diye onları irşad etmek istiyorsun, onların dine yardımcı olacaklarını, onlar sayesinde İslam dininin her tarafta yayılacağını düşünüyorsun. Bu yüzden de hidayet isteyen körden yüz çevirdin, onun konuşmasından sıkıldın. Onun dostlarından olduğunu, vaktinin de geniş olduğunu hatırladın. Fakat bu bir tek kör, yüzlerce Kayzer'den yeğdir. Gönlü aydın kör gelince kapıyı kapama.
Hz. Peygamber s.a.s. dedi ki:
- Benim peygamberliğime Allah c.c. şahit, bu yeter. Yarasaların nefretinden de anlaşılıyor ki ben Allahu Teala'nın parlak bir güneşi­yim. Hırsız geceyi ister, gündüzü değil. Ben, cihanda parlayan gün­düzüm.


Rubai:


Esrârını dil zaman zaman söyler imiş
Hengâme-i gamda dâstan söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâne
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş
Azmizade Haleti

Günümüz Türkçesiyle
Gönül, sırlarını zaman zaman söylermiş.
Gama düştüğü zaman destan söylermiş.
Âşık olup da ayrılık acısına,
Ben sabrederim diyen yalan söylermiş.



Ol dem ki tecelliyat-ı aşk itdi zuhûr
Kıldı dil-i bî-kararı fevvâre-i nûr
Şol âteş-i aşka düşmüşümdür ben kim
Bir lem'asına tahammül itmez bin Tûr
Azmizade Haleti

Günümüz Türkçesiyle
Aşkın eserleri ortaya çıktığında,
Kararsız gönlü o nurun fıskiyesî kıldı.
Öyle bir aşk ateşine düşmüşüm ki
Bir pırıltısına bin Tûr dayanamaz.




Tuyuğ:

Dünyayı Çok Sınadık Bir Bûyimiş
Dünyayı çok sınadık bir bûyimiş
Kamu âlem varlığı bir hûyimiş
Kaplan aslan ejdehalar cümlesi
Kaynağında ecelin âhûyimiş
 Kadı Burhaneddin

Şarkı:

Örnek Şarkı-1 (Nedim)
Kimlerüñ çeşmine ol sîne bu şeb nûr oldı
Nereye gitdi o her-câyî o meh-pâre 'aceb
Kimlerüñ yâresine merhem-i kâfûr oldı
Kandedür kande o zâlim o sitem-kâre 'aceb 
(O sine, acaba bu gece kimlerin gözüne nur oldu? Acaba, o sebatsız, o ay parçası nereye gitti? O, kimlerin yarasına kafur merhemi oldu? O zalim, o sitemkâr neredelerdedir?)
Meclis-i Cem kurulaldan olagelmiş elbet
Câmdan sonra birer bûse verilmek âdet
Bari sen ey nigeh-i hasret edip bir cür'et
Şunı bir söylesen olmaz mı kadeh-kâre acep? 
(İçki meclisi kurulduğundan beri elbet Kadehten sonra birer öpücük vermek olmuştur adet.Ey hasretli bakış! Bari sen edip cüret Sakiye şunu söylesen olmaz mı acaba?)
Varup ol derd-şinas-ı dil ü cânı görsem
Hâk-i pâyine Nedîmâ yine yüzler sürsem
Gizlice arasam ağzın lebin emsem sorsam
Hiç bir çâre bilür mi dil-i bîmâre aceb


MURABBA

Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Bizi hâk itdi hevâ yolına sevdâ nidelüm
Felekün nûş iderem nîşini sâğarlar ile
Yarun itden çog uyar ardına ağyâr diriğ
Ben dimezdüm ki hevâ yolına ser-bâz gelem
Dil dilerken yüzinin vaslını cândan dahi yiğ
Ahmedem kim okınur nâmum ile nâme-i ışk

-AHMED PAŞA



Muhammes:

Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hîlekârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i a’dâdan soğuk su içme kandırmaz seni
Korkma düşmandan ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni 

Zâmin ü kâfil olan erzâka Hâlık’dır sana
Mâsivâya ser-fürû itmek ne lâyıkdır sana
Iztırâbı celb iden meyl-i alâyıkdır sana
Gayr içün düşme lisân-ı nâsa yazıkdır sana
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
-Diyarbakırlı Sa’îd Paşa

2 yorum: